Seyyid Kutub Anısına
6 Mart 2009 Cuma
*Seyyid Kutub'un Mesajını Gündemleştirmek*
1966 yılının Ağustos'unda Mısır'da şehit edilen Seyyid Kutub; görüşleri,
çabaları ve tanıklığıyla Müslümanların yolunu aydınlatmaya devam ediyor.
Seyyid Kutub'u anlamak
bağlamında Yazıan yazıyı ilginize sunuyoruz.
*SEYYİD KUTUB'U ANLAMAK ve ÇABASINI GÜNDEMLEŞTİRMEK*
Yolumuzu aydınlatan, eserleri ve mücadeleleriyle bize ışık tutan öncü ve
örnek insanları anmanın asıl amacı, kuşkusuz, onların düşüncelerini
değerlendirip tartışmak, doğrularını daha ileriye götürüp yaşatmak, vermek
istedikleri mesajı anlamaya, gündemleştirmeye çalışmak olmalıdır. Bu amaçla
gerçekleştirilen çabalar; aynı zamanda, kendi konumumuzu, duruşumuzu gözden
geçirmeye katkıda bulundukları, sağlıklı ve müşterek bir muhasebede
bulunmaya zemin hazırladıkları ölçüde anlam ve değer kazanacaktır.
Seyyid Kutub, Kur'an'ın gölgesi altında sahih bir istikamete, yola kavuşmuş;
bu yolun en önemli, en güzide yolcularından biri olmuş, öncü kişiliğiyle
yoldaki engelleri, sapma ve bozulmaları, zorlukları göstermeye çalışmış,
Kur'an meşalesinin aydınlatıcı ve kimlik aşılayıcı gücü eşliğinde yoldaki
işaretleri gözler önüne sermeye çalışmıştır.
29 Ağustos 1966 tarihinde zalim Mısır yönetimince şehit edilen Seyyid Kutub,
Türkiye'de ve Türkiye dışında, kendini İslâm'a nispet eden insanların
Kur'an'a yönelmesinde, çok yeterli, sistemli ve tutarlı olmasa da Kur'an'la
yeniden irtibat kurulmasında şüphesiz çok etkili olmuştur.
Kitab'ı terk eden, arkasına atan, ona sadece saygı duymakla yetinen,
geleneksel ve modernist kimi yaklaşımlar, hurafeler arasında boğulan
insanlar, özellikle Türkiye'de uzun tarihî dönemlerden sonra, ciddi olarak
Kutub'un çabalarıyla Allah'ın mesajını kavramaya ve bu bağlamda arınmaya
başlamışlardır.
Cahilî anlayış ve ortamlar içerisinde yaşayan Müslümanların Kur'an'la ve
dolayısıyla İslâm'la aralarındaki büyük mesafenin giderilmesinde /
azaltılmasında büyük etki sahibi olmuş; bağımsız Müslüman kimliğinin
kazanılmasında yaşamı, inancı, görüşleri ve şehadetiyle bize sınırlar
ötesinden şahitlik yapmış bir dava adamıdır Seyyid Kutub.
Seyyid Kutub, geniş bir yelpaze oluşturan İslâm düşünce tarihinde
rastladığımız ve alışageldiğimiz bir düşünür/mütefekkir tipi değildir.
Şüphesiz onun en büyük mirası; saltanatçı, mezhepçi, taklitçi, takiyyeci,
mistik, hurafeci, modernist, ulusçu, uzlaşmacı ve hatta tekfirci
anlayışların ötesinde, "merhale bilinci" içerisinde bir toplumsal dönüşümü
ve örnek bir neslin oluşumunu öncelemesidir. *"Doğrudan Kur'an kaynaklı bir
ıslah projesi"* sayılabilecek bir çabadır bu.
Ra'd Suresi tefsirinin girişinde, tefsirini insanlarla Kur'an arasında bir
köprü kurmak için yazdığını, sahih bir bilinçlenme, itikad ve hayat idrakine
ulaşmada Kur'an'la doğrudan temasa geçilebilirse artık yazdığı tefsire de
ihtiyaç kalmayacağını belirtmektedir. Bir müfessirin, yazdıklarının işlevini
belirtmesi açısından bu, çok önemli ve başka bir örneği de pek bulunmayan
bir vurgudur. Ne yazık ki bu vurgu sürekli gözden kaçırılmış, yeterince
anlaşılamamıştır. İlk zamanlarda Seyyid Kutub'un çeşitli alanlardaki
görüşlerini, Türkiye Müslümanlarının birikimi tahkik ve analiz etmeye de
henüz yeterli bir düzeyde olmamıştır. Onun vurguladığı hususları, düşünsel
gelişimini, başarısını ve kimi eksikliklerini kavrayıp ayrıştıracak bir
perspektife, yeterli bir zihinsel donanıma ve işlevsel bir zindeliğe sahip
olunamamıştır.
Seyyid Kutub, bu çağda da insanlığa önderlik edecek tek sistemin İslâm
olduğunu söylemiştir. Ancak bu din; imanın üstünlüğüne inanmış, vahiyle
şekillenmiş, donanımlı, ahlâklı ve şahsiyetli, çalışkan ve münevver,
insanları imrendiren bir topluluk, bir ümmet tarafından temsil edilmedikçe
fonksiyonunu yeterince yürütemeyecektir. Seyyid Kutub bu yüzden, yapılması
gereken ilk şeyin, var olduğu sanılan bu topluluğu, bu Kur'an neslini
oluşturmak olduğunu ısrarla vurgulamıştır. *Yoldaki İşaretler*, bu neslin
bir bakıma nüvesini, çekirdeğini oluşturacak öncü bir cemaat, öncü bir
topluluk için Kur'an ve Sünnet merkezli bir program, bir oluşum ve ıslah
kılavuzu mesabesindedir.
Kutub'a göre Kur'an temel kaynaktır. İlk Kur'an nesli, o eşsiz kaynaktan
doğrudan beslendiği ve onun mesajını yaşamlaştırdığı için tanıklıklarını
yerine getirmiş, Rasulullah ve arkadaşları bir süreç içerisinde, merhale
merhale güzel bir birlikteliğin, vahye uygun yaşamanın ve mücadele vermenin
örnekliğini, sünnetini oluşturmuşlardır. Kutub; Kur'an'dan ve vahyin ilk
öğrencilerinin örnek ve ibretlerle dolu pratiğinden
uzaklaşmış/uzaklaştırılmış bir iklimin çocuklarını yeniden o diriltici
mesajla uyanmaya, silkinmeye, izzet ve vakar kazandıracak bir zindeliğe,
aynı zamanda sorumluluğa çağırmıştır. Böylece ilahî bildirimin bir bakıma
özünü oluşturan tevhid de kelâmî, felsefî, tasavvufî ve spekülatif bir
kavram olmaktan öte, birey ve toplum hayatının bütün alanlarını kuşatması
gereken bir esas olarak görülmeye, kavranmaya başlamıştır. Zira kişinin
öncelikle nefsinde olanı değiştirmesi, kendini Allah'tan başkasına
ubudiyetten kurtarması ve tağutların otoritesi karşısında net bir ilah
inancına kavuşması gerekmektedir.
Seyyid Kutub, ne yazık ki yeterince anlaşılamamıştır. Hem Arap dünyasında
hem de diğer coğrafyalarda onunla ilgili farklı görüşlerin savunulduğunu,
kendini ona nispet eden ve fakat onu yeterince anlamadığı görülen kimi kişi
ve çevrelerin ortaya çıktığını biliyoruz. Yaşadığımız ülkede de bir grup
insan onun görüşlerini ve çabalarını önemseyip Türkiye'deki İslâmî uyanışa
güç kattığını söylerken, ikinci bir grup onun düşüncelerinin mevcut
geleneksel formu zedeleyen, dışarıdan gelen, maceracı ve hatta zararlı bir
fikir cereyanı olarak görmüştür. Üçüncü bir grup ise bir zamanlar onun
görüşlerini benimserken şimdi yerli yersiz, haklı haksız onu eleştirmeye ve
hatta reddetmeye başlayanlardır. Bu noktada kimileri; Seyyid Kutub'un,
Müslümanları tek boyutluluğa, sığ bir düşünce yapısına ittiğini ileri
sürmüşlerdir. Temel ilke, hedef ve yöntemler konusunda böyle bir tekliğe,
billurlaşmış bir tevhidî anlayışa ulaşmak, kötü bir şey olmanın ötesinde
Kur'an'ın da belirttiği, istediği bir husustur. Kaldı ki Kutub'un
yazdıkları, yaptıkları ve yapmak istedikleri, hareketli ve zengin bir
içeriğe sahip olan hayatı, tartışmaları ve sıra dışı yorumları onunla ilgili
bu tür iddiaları yalanlamaktadır. Çünkü o, şiirden diğer edebî türlere,
ekonomiden toplumsal ve siyasal yapıya, kadın konusundan dünya barışına,
Filistin sorunundan Amerika'ya, modern ideolojilere kadar, değişik birçok
alanda kafa yormuş, eserler vermiştir. Tefsirinin ve *Yoldaki İşaretler *adlı
çok önemli eserinin yanı sıra, sözgelimi *Kur'an'da Kıyamet Sahneleri
*ve* Kur'an'da
Edebî Tasvir *gibi eserleri hâlâ alanının çok önemli başvuru kaynakları
olarak kabul edilmektedir.
Seyyid Kutub, söyledikleri kesinlikle doğru ve değişmez olan, tartışılmaz
bir tabu değildir, olmamalıdır elbette. Böyle bir şeyi o da istememiştir.
Değişen koşullar eşliğinde onun çizgisi de yenilenerek geliştirilmeli, eksik
yönleri ortaya konmalı, yanlış ya da eksik görüşleri varsa onlar tashih
edilmelidir. Fakat bu iyi niyetle, yapıcı bir tutumla ve yine Kur'an'ın
gölgesinde yapılmalıdır. Sorunlarımızı ve içinde dönendiğimiz vakıayı Kur'an
âyetleriyle okumamız gerektiği gibi, onun düşünce ve yaklaşımları da ciddi
bir analize, anlama uğraşına tabi tutulmalı ve günümüz koşulları açısından
yeniden değerlendirilerek gündemleştirilmeli, zenginleştirilerek açılım
kazandırılmalıdır.
Müslümanların kimlik ve değer erozyonundan kurtulamadıkları, çeşitli zorluk,
baskı ve suçlamalarla kuşatıldıkları bugünlerde Seyyid Kutub'un çağrısına
kulak vermenin, Kur'an'ın bütünlüğünde ve aydınlığında yaşadığımız şartları
ve sorunları da gözeten bir basiretle onun çabasını gündemimize taşımanın,
çoğaltıp zenginleştirmenin, yenilemenin ve yaygınlaştırmanın önemi bir kere
daha öne çıkmaktadır.
Bir düşünür, bir edebiyatçı, bir öncü, bir dava adamı, dahası bir şahid ve
bir şehid olarak bizi vahyin hayatla bütünleşmiş mektebine ve Rasulullah'ın
çağları aşan örenkliğine, ocağına çağıran Seyyid Kutub'u şehadetinin 42.
yılında saygı ve rahmetle anıyoruz.
0 yorum: to “ Seyyid Kutub Anısına ”
Yorum Gönder